Kendi Türünü Yok Etme Hevesi: Yüzbaşı Volkonogov Kaçtı (2021)

7 Kasım 2023

Kıyamet sonrası kurgusu, sinemanın belki de en büyük becerisi, gücü ve sihridir. Bu tam tekmil bir zekâ gösterisidir. Haliyle odak noktası, insanın insana ettiğidir. Öyle ya, insan yaşananlardan ders alsa, gerçek bir çıkarım yapsa, atom bombası gibi bir büyük felaketi görüp, endişeyle titreyip kendine gelirdi. Denemekten de vazgeçerdi, illa. Aksine daha büyük, daha korkunç, daha şiddetli bir patlamanın peşine düştüler ve atom bombasından 3333 kat daha yıkıcı olan çar bombasını icat ettiler. Bakın bu ürpertici icat, 62 sene önce gücü yarıya düşürülerek denendi, günümüzdeki teknolojik ilerlemeyi göz önüne alınca, insanın kendi türünü yok etmekteki hırsı ve arzusu umarım son bulmuştur. Yoksa yarınlar, insanlık için tümden karanlık.

Hah! Sinemacılar, insanlığa yaşanması muhtemel olanı betimler, resmeder ve gösterir ki nihayetinde post apokaliptik ve distopik bir gelecek yaşanmasın ve herkes aklını başına alsın diyedir bu. Peki, sizce doğanın en tahrip gücü yüksek canlısı uslanmış mıdır? Yanıt besbelli: Ne gezer!

blank

Bir aydır, iki buçuk milyon insanın yaşadığı Gazze’ye, çoğu kadın ve çocuk 10 bin insanın katline neden olan beyaz fosfor dahil eline geçirdiği her şeyi (35 bin ton patlayıcı, Japonya’ya atılan iki atom bombasıyla eşdeğer, şimdilik) yollayan İsrail, duracak ve insafa gelecek gibi değil! (Yeri gelmişken Hamas’ın vahşetinin izahı yok, lakin Siyonistlerin orantısız intikamı, bambaşka ve tarifsiz bir seviyeye çoktan ulaştı.) Hatta İsrailli aşırı sağcı Miras Bakanı Amihai Eliyahu, nükleer bomba atalım Gazze’ye dedi, neyse ki kabinesi bile dinlemedi. Yani her gün televizyonda veya sosyal medyada gördüklerimiz, sinema emekçilerinin hayal dünyasını katbekat aşacak boyutta, çaresizlik içinde bir büyük katliamı ve ne üzücüdür ki soykırımdan kaçanların soykırımını izliyoruz.

Üstüne iki laf edeceğim, 2021 tarihli Yüzbaşı Volkonogov Kaçtı (Kapitan Volkonogov bezhal) filminin, bu anlattıklarınla ilgisi nedir diye sual ederseniz, elbette tam bir alaka kurmak zorlama olur derim. Yine de İkinci Dünya Savaşı öncesi Sovyetler Birliği’nin tasviri, resmen cehennemden hallice bir yerde. Bu vahşi kapitalizm karşısında, insanlığın biricik kurtuluşu ve büyük umudu sosyalizm değil, masumların potansiyel taşıdıkları gerekçesiyle acımasızca katledildiği delilik doktrini, tastamam. Benzerlik şimdi geliyor, bazı İsrailliler (aralarında barış isteyen, bir arada yaşamayı savunanlar da var, bilinsin), Gazze ve hatta Batı Şeria’daki Filistinli bebeklerin potansiyel birer suçlu ve terörist olduğunu iddia ediyorlar, utanmadan, yüzleri bile kızarmadan. Yani bu yaman çılgınlık halinin, aşırı uç manyakları dışında, sıradan kitlelere de sirayet etmesi, ölüm ve zulüm getirir mazlumlara, mağdurlara, kimsesiz kalanlara.

blank

Sovyetler Birliği, özellikle Stalin döneminde batı tarafından korku imparatorluğu olarak tanımlandı, doğru veya yanlış fark etmezdi, çift kutuplu dünyanın bir yandan denge unsuru olması, emperyalistlerin işine gelmezdi, gelemezdi. Sovyet Birliği çok mu masumdu, elbette değildi, her devrim kendi çocuklarını yer lafı boşuna edilmemişti. Batı da boş durmadı hal böyleyken, bozgunculuk ekti, mübalağa ekledi, karşı tarafı pisledi, kendini süsledi.

Birçok devrimciyle yıllar yılı Sovyetler Birliği deneyini konuştuk, tartıştık. “Dönek” bilenenlerle de, eski tüfek olarak kalanlarla da. Hatta örgütlü mücadeleden gelen emmim Erdal Turgut, Moskova önlerinde ve Stalingrad’da Nazi ordularını durduran kahramanlar kadar ekmek karnelerini çalan, ordudan kaçan, bozgunculuk yapan, yağmacılığa kalkışan büyük kalabalıkların savaşı uzattığını, 27 milyon Sovyet yurttaşının ölümüne sebep olduğunu söylerdi.

Herkesin kendince haklı olduğu sebepler var, kendi adıma sosyalizmi özgürlükler içinde görmek isterim, demir perde içerisinde değil! Bu denli kolay yıkılan bir şey ya yanlış inşa edilmiştir ya da içten içe çürümüştür, ötesi fasa fiso. Sabaha kadar güzelleme yapsak ne fayda.

blank

Yüzbaşı Fyodor Volkonogov, herkesin çekindiği meşhur İçişleri Halk Komiserliği’nde (NKVD) işkenceci bir subaydır. (NKVD ne ola ki derseniz, Çeka, GPU, OGPU, KGB neyse, ona denk geliyor. Yani gizli polis, siyasi polis, istihbarat, işte aklınıza ne gelirse.) Pek ünlü Gulag çalışma kamplarıyla, yargısız infazlarıyla meşhur bir oluşum, yani filme göre. Önce suçluyla başlayan, ardından muhaliflerle devam eden, sonrasında canının istediğini ortadan kaldıran bir sakat anlayışın tezahürü, hemen her devlet mekanizmasında olduğu üzere. “Şu anda masumlar, ancak daha sonra suçlu olacaklar!” Argüman da budur, tarihin her kırılma noktasında olduğu gibi.

Devletin celladı Volkonogov, bir gün vicdan krizine girer ve ruhunun kurtuluşu için canı pahasına geri dönülmez bir işe girer. Gizli infaz edilenlerin listesini, işkencehaneden kaçırarak kurban yakınlarına ulaştırmak ve affedilmeyi dilemek. Plan budur, ancak günahtan ve suçtan arınmak kadar, NVKD elinden kurtulmak da imkânsız gibi bir şeydir.

blank

Leningrad’daki (St. Petersburg) bu gerilimle ivmelenmiş kovalamaca öyküsünde, tek tip giyinen, kafaları traşlı ve kaslı askerler, balo salonundaki karargahlarında kâh marş söylerler kâh işkence ederler. Kurban yaratma prosedürüne uygun davranmayan her görevli, sıradaki avdır. Sistem sorgulamanı, duraksamanı, düşünmeni, ifade etmeni, reddetmeni, karşı gelmeni istemez, bir tür canlı robot yaratma halidir bu.

Cenneti bağışlanmakta arayan zavallı Yüzbaşı, Natasha Merkulova ve Aleksey Chupov çiftinin yazıp yönettiği bir öykü. Dönem filminin inceliklerine ve gerekliliklerine uymayı reddeden yönetmen-senarist ikili, bilimkurgu formatına yakın bir tarzı benimsiyorlar. Sanki stilize edilmiş bu paranoya katkılı yapım, dünyada değil de arafta geçiyor. Bu da filmi, distopyaya dönüştürüyor, yaşananlar gerçek miydi yoksa karanlık bir masal mıydı sorusu kalıyor geriye.

Eski KGB ajanı ve muhaliflerini sihirbaz gibi kaybetme ustası Putin’in Rusya’sından, bir geçmişle yüzleşme filmi dersek, inanın büyük bir ironi olur. Film, bariz tarafgir ve komünizm nefreti baskın, bu besbelli. Ama tüm bunlar, kara mizaha da yakın duran filmin görece yaratıcı, hayli rahatsız edici ve çokça dikkat çekici olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Öteki Sinema için yazan: Alper Turgut

blank

Alper Turgut

Adana’da doğan Alper Turgut, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Sinema üzerine yazmaya 2006 yılında başlayan ve 2009’da Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyesi olan Turgut’un film eleştirileri, Cumhuriyet, Evrensel, Birgün gazetelerinde yayımlandı. Alper Turgut, şimdilerde Öteki Sinema ve Gazete Kadıköy’de sinema üzerine anlatısına devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Star Wars: The Clone Wars (2008)

Bu ara bende mi bir problem var bilemiyorum. Ancak büyük
blank

The Purge / Arınma Gecesi (2013)

James DeMonaco'nun yönettiği The Purge / Arınma Gecesi, seyirciye başarılı