Oldukça cesur bir eğlencelik gibi gözüken Cowboys & Aliens, uzun süredir sinemalarımızda görmeye alışkın olmadığımız türden dev bütçeli bir b-tipi aksiyon filmi. Hem ağırbaşlı, hem çocuksuluğundan hiç ama hiç utanmayan, kovboylar ve uzaylılar gibi iki fetiş haline gelmiş masalı birbirine cart diye geçiren bir film…

blankDev bütçeli bir b-tipi aksiyon dediniz mi orada bir durmak lazım… Ne demek bu? Şu demek; Bir aksiyon filmi eğer bir b-filmse normalde gişeye oynamaktan çok, belli bir zevke, belli bir janr seyircisine hitap eder. Bütçesi küçüktür. Haliyle senaryosu kendi bütçesine göre fazla iddialıdır. Anlatmak istediği dev senaryoyu perdeye yansıtmak adına çocuksu ve tiyatral durumlara düşer… Ama sonunda başı diktir. Örneğine kolay kolay rastlayamayacağınız çılgın hikayeler ortaya çıkar. Örnek olarak hemen aklıma Death Race 2000 (1975), Tremors (1990) ve Mortal Kombat (1995) geliyor mesela…

Cowboys & Aliens da ise durum biraz farklı. Filmin zaten adı yetiyor da artıyor zaten bu kategoriye ait olmasına. Ama enteresan bir şekilde filmi izlediğiniz zaman, Indiana Jones ölçeğinde epik bir sonuçla karşılaşıyorsunuz. Kovboylar ve Uzaylılar adında bir filme 163 milyon dolarlık bir bütçe ve Daniel Craig ve Harrison Ford gibi iki dev isim verince ortaya bambaşka yeni bir melez çıkıyor…

Cowboys & Aliens, yapım açısından baktığınız zaman aslında bir aksiyon sineması değil, günümüzde onun yerini almış olan çizgiroman-uyarlaması sineması örneği… Zaten yönetmeni Jon Favreau’yu da Iron Man filmlerden tanıyoruz. Filmin senaryosu ise Scott Rosenberg’in aynı adlı 2006 yapımı çizgiromanından uyarlanmış. Buraya kadar bir problem yok. Jon Favreu’yu severim. Iron Man filmlerini de severim. Kovboyları da, uzaylıları da severim… Ancak Cowboys & Aliens, 120 dakikaya ulaşan süresiyle eğlenceli bir masal olmak için fazla ağırbaşlı, ağırbaşlı bir film olmak içinse fazla uçuk ve masalsı bir film… (Bu benim şahsi görüşüm, tadım, yorumumdur…)

Film, gayet eğlenceli ve gizemli ilerlerken pat diye hüzünlü bir soundtrack giriyor ve 3 ila 5 dakika – hatta bazen daha uzun – duygusal bir flashback sahnesinde buluyorsunuz kendinizi. Bu duygusal sahneler öyle sadece bir kaç tane de değil. Film boyunca girip çıkıyor girip çıkıyor ve tempoyu yerle bir ediyor… İsmi Kovboylar & Uzaylılar olan bir filmin akıp gitmesini, komedi, macera, aksiyon içinde yuvarlanmasını beklerim ben… Ama bu film isminin fontlarından da anlaşılacağı üzere kovboy filmlerindeki o romantizm ve zerafeti yakalamayı biraz falza önemsiyor… Ve bence olayı ıskalıyor.

blank

Film 120 dakika yerine, duygusal soundtrack’li kısımları atıp 90 dakikaya indirgense notu çok artacak. Ama bu halde bu filmi 10 sene sonra kimsenin dönüp de izleyeceğini sanmıyorum doğrusu…

Fragmandan da tamamen anlayabileceğiniz şekilde Daniel Craig, vahşi batıda, çölün ortasında hafızasını kaybetmiş bir şekilde kolunda metal bilimkurgu bir bileklikle uyanan Red Kit ile Snake Plissken karışımı bir kovboy… Yakındaki bir kasabaya gittiğinde, başında yüklü miktarda bir ödül olduğunu öğreniyor. Derken karşımıza onu altınlarını çalmakla suçlayan zalim bir kodaman rolünde Harrison Ford çıkıyor. Ancak ilerleyen dakikalarda Harrison Ford’dan kötü adam mı olur lan kabilinden yavaşça olayların rengi değişiyor ve sonunda Harrison Ford JR gibi bir tipken bir anda filmdeki en altın kalpli adam oluveriyor… Kahramanlarımız kendi çatışmalarının ortasındayken onlara saldıran uzay gemileriyle kendilerini bir anda aynı safta buluyorlar ve kaçırılan arkadaşlarını bulmak için uzaylıların ana gemisine doğru Battlefield LA-vari bir yolculuğa çıkıyorlar. İşin içine kızılderililer de giriyor tabi haliyle…

Dediğim gibi… 90 dakika olsa çok eğlenceli bir konu… Filmden aklımda kalan en güzel detaylar bir tane çölün ortasında ters duran arkadan çarklı bir nehir gemisi – tam o Mel Gibson’ın Maverick (1994) filminde poker turnuvası düzenlenen tipte bir şey -, bir de Daniel Craig’in Indiana Jones’u aratmayacak şekilde şapkasıyla olan süper karizmatik ilişkisi. Zaten kuvvetle muhtemel bu Indiana Jones’a bir selam duruşu olarak yapılmış.

Modern ”it’s always a man in a suit” sendromu

Son olarak bir de bu filmi fırsat bilip şöyle bir şikayetimi dile getirmek istiyorum. Abi, bu son 10-15 senedir falan CGI (bilgisayarla yaratılan görüntüler) tavan yaptı yapalı bütün uzaylılar, yaratıklar, katil robotlar falan hepsi aşşağı yukarı aynı hareket ediyorlar gibi geliyor bana. District 9’daki uzaylılar da, Super8’deki de uzaylı da, Iron Man’deki klonlar, Mummy2’deki mumyalar, Planet of The Apes’teki maymunlar, Battlefield LA’deki cyborg-yaratıklar, I Am Legend’daki zombiler.. hepsi aynı! Hepsi aynı çeviklikte, hafif öne eğilerek, atla zıpla aynı yaratığın farklı bir kostüm giymişi gibiler ve artık hiç etkileyici değiller.

blank

Aslında bir nevi modern ”it’s always a man in a suit” sendromu yaşıyorum diyebilirim. Hani John Carpenter küçükken şikayet ediyormuş ya canavar filmlerindeki bütün canavarlar sonuçta hep kıyafet giymiş bir adamdan ibaretler diye.. Burda da aynı durum var. Muhtemelen bu CGI yaratıklar, uzaylılar, robotlar, bunların hepsi çok benzer software’ler ile yapılıyorlar. Jurassic Park’taki Velociraptor’lardan beri aynı software olabilir kullanılan! Yani biraz şurası değişik, burası biraz rötujlu ama mekanikler aynı… Konu uzaylı olunca daha da tek tip artık bütün yaratıklar zaten. Hepsi Alien gibi kabuklu, böceğimsi falan.. Yani bakıyorum District 9, Super8 ve Cowboys & Aliens’a.. hepsi aynı bu yaratıkların… Star Wars’tan sonra bütün uzay gemilerinin birbirine benzemesi sendromu mu bu da?

İşte böyle… son söz; Cowboys & Aliens kesinlikle bir klasik değil, 10 sene sonra eskimiş olacak ve fazla uzun… Ama bunlara eyvallah dedikten sonra da çok keyifli ve eğlenceli detayları da yok değil. Zaten sırf adından 3-0 önde başlıyor film…

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Brain That Wouldn’t Die (1962)

The Brain That Wouldn’t Die, düşük bütçeli, pek de meşhur
blank

The Fly / Sinek (1986)

The Fly / Sinek, bir bilim kurgu klasiği, bir korku