Ziya Demirel: ‘Filmler festivallere çok bağlı’ 1 – 7c5e85e5 4a3d 4d9b 9449 bffbc383f1e4

Ziya Demirel: ‘Filmler festivallere çok bağlı’

17 Nisan 2016

Son filmi Salı’yla Cannes’a uzanan, SiYAD en iyi film ödülünü kazanan ve İstanbul Film Festivali’nde bu yıl verilmeye başlanan en iyi kısa film ödülünün sahibi olan Ziya Demirel ile konuştuk!

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Son iki filmin olan Evicko ve Salı ile dikkat çektiğini söylemek mümkün… Kadın dünyası üzerine laflar söylüyorsun orada sanki değil mi?

Böyle bir iddam yok. İkisinde de pratagonistler kadındı ama iki filmin de birleştiği temanın temas ve temas üzerinden ortaya çıkan varoluşsal meseleler olduğunu düşünüyorum.

Evickoda zamandan ve mekandan soyutlanmış bir durum var, saki 1950- 60lı yılların atmosferinde, değişik bir sadelik de geçen bir film karşımızdaki. Tasarımını bu şekilde yapmanın nedeni?

Anita’yı ve daha başka Çehov öykülerini eski baskı bir kitaptan okumuştum. Sayfaların verdiği dokusal, kokusal bir his vardı ona yakın bir hissi görsel olarak yaratmak istemiştim diye hatırlıyorum. Sis kullanmıştık.  Anita’ya sadık kalarak yazılmamıştı, Evicko. Oradaki üç aksiyondan bir tanesinin üzerine farklı bir konuyu işlemiştim.  Zaman ve mekanın çağırışımlar yapmasını ama tam olarak belli olmamasını istemiştik. Bilmediğim bir dilde – Çekçe – çekmek de bu konuda bazı avantajlar sağlıyordu. Kelimelerin anlamından çok hissine odaklanabiliyordum. Tabi ekipte çekçe konusunda yardımcı olan insanlar vardı.

f18f4161-4903-4f9e-a5f8-7b307245ca10

Salı’ya gelecek olursak tam da günümüze, gündemimize çok oturan bir konu. Dokunma, taciz adına ne dersek? Ama bunu o kadar güzel bir yerden veriyorsun ki, dokunulma hakkının kadında, insanda olması gerektiğini yeniden hatırlatır gibisin?

Dokunulmanın ya da dokunmanın haklılığıyla değil ama bunların yarattığı beklenmedik hislerle ve hislerin yol açtığı tepkilerle ilgili bence. Karakterin kendi kişisel alanını berlirlemesiyle ilgili bir varoluşsal mücadele de söz konusu olabilir. Ama bu belirleme kurallara bağlı, çok rasyonel bir belirleme olamıyor.

Bunu o yaş aralığında yani ergenlik çağındaki bir kız üzerinde yapmanın bir anlamı var mı? Dokunmanın anlam / kafada nereye uzandığını anlama zamanları sanki…

Evet. Ergenlik çağı keşif halininin ve hassaslığın yoğun olduğu bir dönem. Bunun yanı sıra sivilceler, tüyler, kıllar, kontrol edilemeyen terlemeler, bedenin kontrolden çıktığı bir dönem olması ilgimi çekiyor.

Salı, Aslı’nın içinden kurulmuş bir gün ismi mi? Öyleyse ve değilse biraz açabilir misin?

Filmin isminin sıradan bir gün vurgusu taşımasını istiyorduk. Bu noktada elimizde Salı ve Perşembe isimleri vardı. Salının okuldayken en sıkıntılı gün olduğunu düşünürdüm. Pazartesiden bile daha sıkıntılı. Pazartesi okula döndüğün gün oluyordu, içinde bir yenilik taşıyor. Ama pazartesinin sonunda o yeniliğin ilüzyonu gidiyor. Bu yüzden salı çok sıkıntılı geçiyor. İsmi seçtikten sonra karaktere verdiğimiz adın da aynı harflerden oluştuğunu gördük. Garip bir tesadüf oldu ama bir belirleyiciliği yoktu.

Melisa Balaban genç bir oyuncu, onunla çalışmak nasıl oldu, kısa filmci yönetmenin oyuncularla olan iletişimi nasıldır. Daha arkadaşça mı?

Sarı Sandalye’nin Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi oyununu yönetirken Melis yönetmen yardımcımdı. Filmi yazma aşamasındaydım. Oynayabileceğini düşünüyordum fakat başkalarıyla da denedik rolü. Bu çok faydalı deneme sürecinin sonunda ilk düşünmüş olduğum, rolü de pek fazla istemeyen Melis’le çalışmaya karar verdik. Şimdi de Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nda yönettiği ve oynadığı bir oyun var. İlişkimin olabildiğince arkadaşça olmasına çalışırım. Ama böyle bir ilişki şart değil sanırım.

3984a943-ddd4-42af-8dac-354c9390f5c6

Salı’yla Cannes deneyimi yaşamak nasıldı, neler hissettin, oradaki tepkiler ne oldu?

Enteresandı. Oradayken pek rahat hissetmedim kendimi. Protokoller vardı bir sürü.  Bir açıdan bir yoğun bir iş gibiydi. Ama filmin fazla seyirciye ulaşması için büyük bir kapı açtı. Tepkiler sorulduğunda ne diyeceğimi bilemiyorum. Bana olumlu tepkiler geliyordu. Olumsuz tepkiler de vardır.

Sinema, tiyatro ve edebiyat üçlüsü ile olan ilişkisini anlatabilir misin biraz, başlayan, birbirini taşıyan yolculuklarını…

Bu üçlü genel olarak hikaye anlatımını içerdikleri için yoğun bir ilişkiyi sahipler. Birçok romanın, oyunun film uyarlamaları, hatta filmlerin de oyun uyarlamaları yapılıyor. Bir filmin roman uyarlamasına rastlamadım.  Ben tamamen hikaye odaklı eserlerden çok içinde belirsiz hislerin de olanlarının zihnimde yer edindiğini fark ediyorum.

Filmlerin ön jüri ve ana jüriden geçerken gerekli özenle izlenebildiğine inanıyor musun? Kısa filmcilerden bu anlamda çok şikayet işitiyorum da…

Ön jürilik görevi ana jürilik görevinden daha kritik bir görev. Ana jüriler, ödüller olmasa da olabilir diye düşünüyorum tabi pratik olarak yapılma sebeplerini de anlıyorum. Bu konuda tam anlamıyla bir memnuniyet sağlanabileceğini düşünmüyorum. Filmler festivallere çok bağlı olduğu için de şikayetleri anlıyorum. Belki burada da bir sorun vardır.

Evickoda Çehov etkileri olduğu için sormak istiyorum, edebiyat senin bakış açında ne kadar etki ediyor sinemaya. Okuduklarının nasıl bir yansıması oluyor sinemaya?

Uyarlama yapmayı düşünmedim hiç. Bir roman / öykü ya da oyun okuduğumda oradaki bir aksiyonun sinemaya ve merak ettiğim temalardan birine uygun olduğunu düşünerek, onu roman / öyküdeki içeriğinden bağımsız olarak kullanabilirim.  Ya da okuduğum ve bende kişisel bir merak uyandıran bir tema üzerinden yeni aksiyonlar yaratabilirim.

Uzun metraj çekmeyi düşünüyor musun, çekersen edebiyat uyarlaması olur mu bu?

Evet düşünüyorum. Şu an geliştirme aşamasında bir uzun metrajlı projem var.  Konusu hakkında film çıktığında konuşmak isterim.

Ülkemizdeki kısa film ortamına dair neler söylemek istersin? Filmler, festivaller ve kısacılara dair…

Bu sene beğendiğim filmler daha önceki senelere göre daha fazla. Bunun genel olarak bir anlam ifade edip etmediğini anlayabilmem için sanırım birkaç sene beklemek lazım. Festivaller için bir karşılaştırma yapamıyorum, iptal olan festivaller oldu. Kısa filmle ilgilenen yapımcıların ortaya çıkması da işlerin bazı açılardan kalitesini arttırıyor.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Orhan İnce: ‘Kısa filmlerle üzerimizdeki yükü atıyoruz’ 2 – 421267 10150622714227092 1711349238 n

Orhan İnce: ‘Kısa filmlerle üzerimizdeki yükü atıyoruz’

Katıldığı her festivalde ödül kazanan Ali Ata Bak'ın yönetmeni Orhan
Ertuğ Tüfekçioğlu: 'Film yarışmaları bir sirktir!' 3 – unnamed3

Ertuğ Tüfekçioğlu: ‘Film yarışmaları bir sirktir!’

Yurtdışında eğitim alan ve doğal olarak filmlerinin çoğunu orada çeken