Koleksiyonuna kattığı kalburüstü filmlerle haklı bir şöhrete sahip Criterion Collection portföyünde rastlamasaydım, Blast of Silence gibi müthiş bir kara film ile yollarımız (en azından bu kadar erken) kesişmeyecekti belki de. Evet, çok geç karşılaştık, farkındayım ama filmin gün yüzüne çıkması da bir hayli zaman aldı, bunu da es geçmemek gerek.

Daha çok The Love Boat (Aşk Gemisi), Kolchak ve Charlie’s Angels (Charlie’nin Melekleri) gibi televizyon dizilerinin memur yönetmeni olarak bilinen Allen Baron, yazıp yönettiği Blast of Silence ile gerçekten inanılmaz bir ilk filme imza atmış. Bütçe o kadar düşükmüş ki başrol için ayıracak para olmadığından Frankie Bono karakterini de yine kendisi oynamak zorunda kalmış. Aslında rolü Komiser Columbo rolüyle ünlenecek Peter Falk bedavaya oynayacakmış ama çekimler başlamadan önce “paralı” bir iş (Murder Inc, 1960) bulduğu için son anda reddetmiş. İşin komik tarafı filmin en etkileyici taraflarından biri de Baron’un, filmin yaratmayı başardığı gerçekçi atmosfere mükemmel uyum gösteren yalın performansı. Çok sevdiğim oyunculardan Lino Ventura’ya benzeyen bir fiziğe sahip Allen Baron’un oyunculuğu da fazlasıyla Ventura’yı andırıyor; katı, soğuk ve mesafeli.

blank

Film, New York’a yaklaşmakta olan bir trenin karanlık bir tünelin ucundaki ışığa doğru hareketiyle başlar. Trenin tünelden çıktığı ana kadar geçen sürede, film boyunca olan biteni bir Tanrı edasıyla yorumlayacak anlatıcıya ait üst ses, Frankie Bono’nun doğumunu anlatır. Bir kiralık katil olan Frankie, New York’a bir iş için gelmiştir. Trenden inip taksiyle sıradan bir otele gider. Kimi öldüreceğini öğrenip gerekli bağlantıları kurmaya başlar. Öncelikle bir silah bulmak için girişimde bulunur. Sonrasında da kurbanının günlük hareketlerini izlemeye başlar; nerede, nasıl öldüreceğinin hesabını yapar. Bütün bunlar olup biterken yetimhaneden çocukluk arkadaşı Pete ve kız kardeşi Lori ile karşılaşır. Tesadüfi karşılaşma, yalnız başına çalışıp sadece işine odaklanan bir katil olan Frankie’nin aklını karıştırır.

Filmin en ilginç yanı şüphesiz ki üst ses: Daha önce birinci ya da üçüncü şahıs üst seslere denk gelmişsinizdir. Ancak buradaki üst ses, ikinci şahıs ve direkt olarak Frankie’ye hitap ediyor. Üst sesin varlığı ilk başta birçoklarına itici gelebilir, kabul ama bütçe başta olmak üzere birçok açıdan avantaj sağladığını da anlamak lazım. Blast of Silence, ucu ucuna çekilebilmiş, çok düşük bütçeli bir film. İlk olarak ses ile ilgili (olası) bütün problemlerin üzerini bir çırpıda örtüyor. Ekstradan birçok bilgiyi tek cümleyle verdiğinden (her ne kadar filmin lehine çalışan bir durum olmasa da) birçok ek sahnenin çekiminden kurtarıyor. Ancak Frankie’nin hâletiruhiyesini, anlık durumunu, geçmişini, ihtiyaçlarını ve özlemlerini olabildiğince objektif biçimde aktarması nedeniyle önemli (ve hatta vazgeçilmez) bir role bürünüyor. (Bilhassa final sahnesinde eksikliği çok fazla hissedilirdi.) Zaten üst sesin kara filmlere ziyadesiyle yakıştığını düşündüğüm için beni hiç rahatsız etmediğini de ekleyeyim.

*** Bundan sonraki kısım eser miktarda sürprizbozan barındırır. ***

Blast of Silence, çok ama çok basit bir öykü anlatıyor; hele ki kara film külliyatı düşünüldüğünde. Frankie, asosyal, hiç kimseyle yakın ilişkiye girmemeye özen gösteren bir kiralık katil, belki de bu yüzden işini sağlam yaptığı için tercih edilen, tam bir yalnız kurt; yani kara filmlere özgü klasik bir kaybeden. Yetimhaneden çocukluk arkadaşı Pete ve kız kardeşi Lori ile karşılaşana kadar da hayatından pek de şikâyetçi değil aslında. Daha henüz açılışta yer alan tünelden çıkan tren sahnesinin de imlediği üzere, Frankie’nin New York’a geldikten sonra bir “yeniden doğuş” yaşayacağı tahmin ediliyor zaten. Karanlık tünelden çıkan tren sahnesi, aynı zamanda Platon’un mağara alegorisini de akla getiriyor. Çocukluk arkadaşları ile karşılaşana kadar bir mağarada yaşadığını fark etmeyen (ya da bundan hiç rahatsız olmayan) Frankie, romantik duygular beslediği Lori’ye mağaranın ucundaki ışık gibi sarılır. Ondan yansıyan görüntüleri gerçeklik olarak algılar ve onunla beraber mağaranın karanlığından kurtulabileceğini hayal eder ama mağarada o kadar çok zaman geçirmiştir ki dışardaki hayat hakkında en ufak bir fikri bile yoktur. Yine de mağaradan dışarı çıkmaya yeltenir. Mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve Lori’den yansıyan görüntülerin gerçek olmadığının farkına varır. Beklendiği gibi hayal kırıklığına uğrar ve mağaradaki yaşamına geri döner ama yaşadığı dönüşümü mağaradaki arkadaşlarına(!) anlatamaz. Kara film evreninde olduğumuz için Frankie’nin sonunun hiç de hayırlı olmayacağını tahmin etmek de çok zor değil elbette.

blankYaklaşık 68 dakika gibi ekonomik bir süreye sahip Blast of Silence, ABD yapımı kara filmlerden ziyade Fransız yapımı gangster filmlerine yakın duruyor. Özellikle favori yönetmenlerimden Jean-Pierre Melville imzalı filmlere. Frankie Bono tam da onun yazacağı türden bir karakter. Filmin tarihsel konumu da çok ilginç: Geç dönem kara filmler arasına da katılabilir, Amerikan bağımsız sinemasının Cassavetes öncesi erken dönem öncü örneklerinden biri olarak da kabul edilebilir. Her nereye konumlanırsa konumlansın, birçok sinemacıyı etkilediği su götürmez bir gerçek. Neredeyse belgesele yaklaşan, biraz da düşük bütçenin getirdiği kısıtlar nedeniyle mecburiyetten (sanırım bir iki sahne hariç) gerçek mekânlarda gerçekleşen iç ve dış çekimlerin verdiği güçle aşırı gerçekçi bir forma bürünen Blast of Silence, Frankie Bono karakterinin yıkıma doğru giden yolculuğunu inandırıcı bir dille anlatıyor.

Allen Baron’un Frankie rolüne cuk oturduğundan bahsetmiştik. Yan rollerdeki herkes belli bir çizginin üzerinde ama çok da öne çıkmayan performanslar sergilese de fare besleyen silah tedarikçisi Big Ralph rolündeki Larry Tucker, her göründüğü sahnede resmen rol çalıyor. Kolay kolay unutulmayacak bir performans.

Bir kenarda unutulmuş mücevher değerindeki filmlerden biri olan Blast of Silence, sinemaseverlerce keşfedilmeyi bekliyor. Başta kara film sevenler olmak üzere her sinefilin mutlaka arşivinde olması gereken bir film.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

War of the Dead (2011)

War Of The Dead; zombi furyasına dair ne görürse atlayan
blank

Sherlock Holmes: A Game of Shadows (2011)

Sherlock Holmes’dan James Bond benzeri bir erken dönem İngiliz aksiyon