blankUzaylı istilası filmleri bilim kurgu türünün her zaman en çok hasılat getiren, en eğlenceli yapıtları olmuştur. Sinemanın kendini geliştirip ellilerde yaşadığı patlamada da ivmelerden biri bu istila filmleridir. İnsandan daha zeki ve üstün bir varlığın dünyayı ele geçirmeye karar vermesi, bilinmeyene olan korkumuzu körükleyen unsurlardan biridir.

H.G. Wells’in 1898 yılında yazdığı Dünyalar Savaşı romanı da bilim kurgu edebiyatında uzaylı istilası konseptinin temellerini oluşturan bir eserdir. Sayısız radyo, sinema uyarlamasına konu olan roman, Orson Welles’in 1938 yılında bir radyo programı olarak okuduğu sırada, Amerikalıların istila ediliyoruz korkusuyla sokaklara dökülmesi ile hafızalara kazınmıştır. Byron Haskin’in 1953 yılında sinemaya uyarladığı eser de o zamanki b-filmlerin ötesinde bir yapıt olarak sinema tarihindeki yerini alır.

1996 yılında beyazperdeyi vuran Independence Day ve ardından gelen Mars Attacks! ile uzaylı tehdidine karşı insanların hala hazır olmadığını bizlere gösterdi. Özellikle I.D.’in yarattığı kaotik ortam uzun süre gökyüzüne bakarken tedirginlik yaşamamızı sağladı.

Spielberg’in sineması ise tüm bu süreçler içerisinde istila filmlerinden uzak durarak bize uzaylıları sevdirmeyi amaçlayan, yönetmenliğini yaptığı Close Encounters of the Third Kind (1977), E.T.: The Extra-Terrestrial (1982) veya yapımcısı olduğu *batteries not included (1987) gibi filmlerle karşımıza çıktı. Onun için köpek balıkları ya da dinozorlar uzaylılardan daha büyük bir tehlike idi.

Ancak 2005 yılına gelindiğinde, uzatmaları oynayan Spielberg de hem konusuzluktan hem de Tom Cruise’ın gazı ile bir istila filmine soyundu. Bunda da orjinal bir senaryoya dayandıramadan, eldekilerden en iyisi olan Dünyalar Savaşı’na yöneldi. İşin ilginci aynı yıl yönetmenliğini Timothy Hines’ın yaptığı, Pendragon Pictures tarafından çıkarılan ve David Michael Latt’ın yönettiği The Asylum’dan çıkan iki ayrı H. G. Wells’ The War of the Worlds filmi çekilmesiydi.

blank

Tom Cruise’ın Spielberg ile ilginç bir bilimkurgu denemesi olan Azınlık Raporu’nan sonra ikinci birlikteliği olan Dünyalar Savaşı iyi oyuncular, iyi yönetmen ve deli gibi para harcanarak iyi bir hikayeden nasıl etkisiz boş bir film çıkabileceğini gösteren ilginç bir örnek olarak akıllarda kalmalı.

Kısaca konumuza gelirsek (ki zaten uzatacak da bir konu yok), Ray Ferrier (Tom Cruise) ayrıldığı eşinin velayetinde olan iki çocuğuna bir hafta sonu bakacaktır. Ancak o hafta sonu uzaylılar milyonlarca yıl önce gömdükleri savaş araçlarına binip eğlence olsun diye dünyayı yakıp yıkmaya başlarlar. Kızı Rachel (Dakota Fanning) ve oğlu Robbie’yi (Justin Chatwin) bu hengamede analarına bırakıp kurtulmak isteyen Ray uzaylılardan koşarak uzaklaşmaya karar verir. Tüm şehir ışın ile havaya uçurulurken kahramanlarımız her tür zorluktan kurtulur, hatta tripod denen savaş gemilerinden birini devirmeyi bile başarır (En azından bir kişi Star Wars seyretmiş olsa Tripodların ayaklarını iple bağlayıp düşürmeyi deneyebilirdi, zaten film boyunca böyle bir gönderme bekledim ama nafile).

Zaman ilerledikçe uzaylılarda bir gariplik olur ve Ray’in askerlerin akıl edemediğini görüp “ateş edin” talimatı ile uzaylıların da sonu gelir. Seyircinin neler olduğunu anlamadığı bu süreçte çocuklar ailesine kavuşur (Aile de hiçbir şey olmamış gibi evde oturmaktadırlar??) ve film biterken Morgon Freeman filmin başında geçtiği özete döner ve “meğersem Tanrı bizi kurtarmıştı”ya getirerek konuyu ultra saçma bir din dersine çevirip bitirir.

blank

Tom Cruise’ın b-filmleri aratmayan kasıntı oyunculuğun zirvesinde oynadığı, tek iyi yanı Tim Robbins’in kısa bir rolde görünmesi olan filmin bize asıl gösterdiği şey ise I.D.’de bizi şoka uğratan saldırı anı-uzaylının ilk görünme anı gibi patlama sahnelerinin artık yeni jenerasyonda bir heyecan yaratmamasıdır.

Neresinden tutsak elimizde kalan senaryoda o kadar çok açmaz var ki. Wells’in kemikleri aynı yıl üç kötü çevrimden sonra kaç tur mezarında dönmüştür düşünmek dahi istemiyorum. Neyse ki bu yapımda dökülen paranın karşılığı olarak dev yıkım sahneleri ile karşılaşıyoruz. En azından görsellik için bu sahneler biraz kurtarıcı görevi görüyor.

Sadece Spielberg ve Cruise adıyla bile gişe canavarı olan bir film çekmenin mümkün olduğunu gösteren bu görsel saçmalığa harcayacağınız zamanı Scary Movie 4 parodisine ayırmanızı salık veririm. En azından “Tr-iPods” gibi eğlenceli göndermeler var.

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

3 Comments

  1. Bence de başarısızdı. Bence de filmin en iyi yanı Tim Robbins idi. Ancak ben filme “sinemanın içinde bu kadar etken olabilen adam bu kadar da basit iş yapamaz ya” olumluluğu ile düşünüp farklı bir bakış açısı ile baktım. Bu bir dünya istilası filmi değildi. Bu bir çekirdek ailenin, istilaya tepkisinin filmiydi. Yani olay geniş bakılmak yerine minimalize edilerek tek açıdan bakılmıştı (Biraz fazla polyannayım :D ). Bunu yapmalarının nedeni de diğer türlüsünün hiç bir orjinallik barındırmayacak olmasıydı. Tabi S.Spielberg işin içine illaki efekt katacaktı. İşte kendimi böyle kandırınca film biraz çekilir oluyor…
    Sonu hakkında da bende mi sorun var bilmiyorum ama ben olaya, Tanrı’ya bağlamadan ziyade “Bilime Bağlama” şeklinde yorumlamıştım. Minik organizmalar vs. Neyse boş film kesinlikle katılıyorum. Ama benim boş filmleri sınıflandırmama göre bu iki kere izlenecek boş filmlerden :) Elinizde bazen kötü bir malzeme varsa “iyiymiş” gibi düşünmekten başka çareniz olmaya da biliyor. Filme tamamen Matrixteki püre muamelesi yaptım :)

  2. Kitabını okuduktan sonra 1953te yapılmış versiyonu izlemiştim. Teknik sorunlar nedeniyle pek çok noktada kitabın heyecanını veremeyen bir yapımdı ama yine de 1953 yapımı war old worlds önemli bir yapıttır.

    Spielbergin bu filmi yeniden yapım gibi durmasa da yeniden yapım… değil diye kastırmış ama nafile.
    Bu filmde beceremediği Falling Skiesda yapmaya çalışıyor.
    Zaten dizideki pek çok durum “war old the worlds” kitabını anımsatıyor.

    Kitapta kahramnımız uzun süre marslıların zayıf noktasını arıyordu falling skiesta da aynı durum oluşuyor. Ynai her istila filminde vardır ama romandaki arama gidişatı falling skiesla paralel

    Bu filmde hoşuma giden tripodlar olmuştu spielbergin cruise hastalıuğnın doruk noktası idi.
    Bilimkurgu aile filmlerinin en kötülerinden birisi :)

  3. Filmin bir başyapıt olmadığı ortada ama inanılmaz bir elestirmen ukalaligi ile karşı karşıyayız.. birincisi 2005 yılında spielberge uzatmaları oynayan yönetmen yorumu… son iyi filmi hala lincoln (2012) de olsa (West Side story 2021 uyarlamasinda da bikac deha pırıltısı vardır) hayatı boyunca eline defalarca kamera alsa da bu adamın çektiği herhangi bir planı kareyi bile hayalinde goremiycek tiplerin eleştirmen sıfatı altindaki bu ukalaliklarina ne denir bilemedim… haa bu arada hani saygısız, saldırgan ve nerdeyse nefret dolu eleştirileri oteki sinemada gormeyecektik, bazılarının ayrıcalığı mi var bu konuda… evt tekrar söylüyorum bu benim favori spielbergim diil ama bu arkadaşa sadece o 15 dakikalık antolojilere layık feribot sahnesini tıpkı otomatik portakalda alexe yapıldığı gibi izletmek isterdim…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Mutant Chronicles (2008)

Mutant Chronicles: Sinemada evrim değil, mutasyon Ron Perlman, ne yaptın
blank

A.R.O.G (2008)

Cem Yılmaz’ın sinema yolculuğunun şimdilik son durağı olan A.R.O.G’u, film