Korku sinemasında keşfedilecek bir şeyler kaldı mı? Bana kalırsa hayır! Önümüze müthiş bir başarıymış gibi sunulan küçük bütçeli, bağımsız korku filmi Peşimdeki Şeytan’ın tek numarası, gençlerin sevişerek laneti bir diğerine aktarmasından ibaretti. Çok mu şaşırmam gerekiyordu bu fikre? Pek çok korku filmi meraklısı sevdi ama benim için oldukça sıkıcıydı!

19390850662_0377a399fe_zO yüzden “sizin için yepyeni bir şey getirdim” vaadine pek kanmıyor, daha ziyade biçime ve klişelerle dolu bile olsa formülün doğru uygulanmış olmasına önem veriyorum. Özgür Bakar’ın son korku filmi Deccal de bu temennime uygun bir yapım olarak karşıma çıktı.

Korku filmleri, ticari sinemanın karasularında yüzerler. Seyirciye etkileyici bir seyirlik sunarken aynı zamanda da iyi gişe yapmanın peşindedirler. Bu sebeple, ortada bir furya varsa bunun peşine en çabuk takılıp çok hızlı ürünler veren, konfeksiyon üretime müsait bir türdür korku sineması…

Yine de Özgür Bakar, sınıfın haşarı çocuğu olmayı sürdürüyor. Onun filmlerinde sürekli olarak çok sevdiğim klasik korku filmlerinden referanslar yakalıyorum ve “şu cin furyası bitse de daha başka şeyler de çekebilsek” gibisinden niyet seziyorum.

Deccal, nihayet ne anlama geldiğini bildiğimiz bir isme sahip. Mesela kısa bir süre önce vizyona giren Hannas filminden yola çıkalım; “Hannas ne demek?” diye sorsanız, “Jean markası herhalde” der geçerim ama Deccal nedir sorusuna cevabım hazır; Mesih’in yeniden doğmasından hemen önce insanları kötülüğe ve sapkınlığa yönelteceğine inanılan iblis!

Elbette Özgür Bakar’dan önce birileri Deccal denen iblisin filmini çekmeyi akıl etmişti, o film sonradan bir seriye dönüşüp klasik korku filmlerinin en sevilenlerinden birisi oldu, bildiniz; Omen!

18776429213_a49cfae842_z

Özgür Bakar, Omen filmlerini taklit etmek yerine o filmlerin de esin kaynağı olan yapımın yani Rosemary’nin Bebeği (1968) filminin temel öyküsünü olabildiğince yerelleştiriyor ve Deccal’e değil, onu doğuran kadının dramına odaklanıyor. Bu, önceki filmlerinde de yaptığı bir şey, Azazil: Düğüm adlı eseri de The Exorcist filminin hikayesini oldukça başarılı bir şekilde yerelleştirmeyi ve taklide düşmeden başka bir öykünün içine yerleştirmeyi başarmıştı. Bu filmdeki hastane sahnesini hala unutamam, hani “John Carpenter gelse daha iyisini çekemez” diyeceğim kadar müthiş bir sekanstı. Benzer durumlar bu filmde de mevcut. Filmin kurban karakterleri Duygu (Öznur Serçeler) ve Aslı’nın (Bulut Köpük) oturdukları eve büyü yapıldığını öğrendikten sonra çağırdıkları hocayla birlikte kalkıştıkları büyü temizleme sekansı bu filmin zirvesi… Bir müthiş sekans daha var ama sürprizbozan (spoiler) vermemek adına yazmıyorum. Sinemada izlerken göreceksiniz.

Deccal bu açıdan Özgür Bakar’ın en cesur biçim denemesi diyebiliriz. Filmin İlk 10 dakikasında kimse kimseyle konuşmuyor ancak Özgür, hikayeyi Türkiye’den alıp Kudüs’e ve oradan yeniden İstanbul’a getirmeyi başarıyor. Özgür Bakar, Deccal filminde oyuncakçı dükkanına düşmüş bir çocuk gibi davranmayıp oldukça dingin ve stilize bir üslupla karşımıza çıkıyor. Kendisiyle röportaj yaptığımızda “en sevdiğin filmin hangisi?” diye sormuştum o da Helak: Kayıp Köy diye cevap vermişti ancak bence Deccal daha iyi bir film olmuş… Bunda oyuncu seçimleri de etkili, Kayıp Köy kötü oyunculuklar yüzünden değerinden çok şey kaybeden bir yapımdı.

19397045335_14cfe0c129_z

Özgür Bakar bu defa risk almamış, Deccal filmin oyuncu seçimleri hiç fena değil, ancak rolüne en çok yakışan isim Nurdan Hanım rolündeki Aysan Sümercan olmuş. Eskilerin ustalığı bir başka…

Uzatmayayım; Deccal’i sevdim, cin furyasının basit işlerinden sıyrılan, afişinde görünenden fazlasını veren bir film… Aslında bu filme 4 yıldız verecektim ancak final sekansında Özgür’ün müthiş bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum. Yine sürprizbozan vermemek adına yazamıyorum ancak seyirciye bir yoğun bir arınma duygusu hediye edebilecekken tadında bırakmış. Yaş sınırlaması ile ilgili bir endişe olabilir diye düşünüyorum.

Son tahlilde; Deccal, eli yüzü düzgün stilize bir korku filmi, sizi sonu gelmez hacı hoca muhabbetleriyle boğmuyor, daha Avrupai bir iş… Filmin en sevdiğim yanı da, inanç temelli korku filmlerinin artık ciddiye alamadığımız aşırı ahlakçı öğretisine yüz vermemesi oldu.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

1 Comment

  1. hocam bütün filmler ekrana geliyor ama neden hala deccal internette felan yok

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği (1968)

Rosemary's Baby, sürrealist öğeler barındıran rüya sahneleri ve gerilimi bir
blank

Maléfique / Şeytan Hücresi (2002)

Maléfique tamamı daracık bir hücrenin içinde geçen bir film. Tek