Doğacan Aktaş: ‘AFE kolektif bir yapı içerisinde birbirinden farklı fikirlere sahip bir kadrodur’

25 Şubat 2017

Antalya Film Ekibi AFE’den Doğacan Aktaş’la projelerini, kolektif bir oluşumun faydalarını, açılımını ve tabii ki üretim zincirini konuştuk.

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Öncelikle Antalya Film Ekibi kimdir, nasıl bir oluşumdur, nasıl bir bakış açısı vardır bunu anlatır mısınız? Neden böyle bir oluşuma ihtiyaç duydunuz?

Antalya Film Ekibi; tekelleşen İstanbul medya sektörüne alternatif olması üzerine kurulmuş kolektif bir harekettir. Öncellikli hedefleri arasında bize katılan kişilerin perspektiflerini sinema yolu ile ortaya koymaları ve Antalya sınırları içerisinde üretiminin önünü açmak var. Antalya’yı Sinema Tüketim yeri olarak tanımladık. Bu durumun önüne geçmek, bu şehrin sinema için ne kadar uygun olduğunu kanıtlamak üzere yapımız şekillendi. Düşündüğünüzde Antalya; eylül ışığı barındıran, doğal platolarla dolu, karı, güneşi, denizi, çöl atmosferlerini vb. birçok dokuyu aynı dönemde bulabileceğiniz bir şehirdir. Neden böyle bir kaynak varken minicik bir şehirde sinemayı sıkıştırmak zorundayız. AFE bu durumu değiştirmeyi deneyen bir ekiptir. AFE’nin (Antalya Film Ekibi) bir başka tanımı olarak; ‘’bu şehirde sinema konuşmak yerine üretmek odaklı olan kişileri tek bir çatı altında toplayarak ortak kaynaklar ile dünyanın en pahalı sanatı olan sinemanın devamlı üretilebileceğinin mümkünatının ispatı’’ diyelim…

blank

Anladığım kadarıyla profesyonel işlerin yanında arthouse işler de yapıyorsunuz, çalışma tarzınız, stiliniz nedir?

AFE her yıl vizyonlarını geliştirerek önüne yeni engeller koyarak ve bu engelleri deneyim olarak arkasına güç olup ekleyen bir kadrodur. AFE bugüne kadar yüzü aşkın sinemacıya ev sahipliği yapmıştır. Şu an 36 Lumiere Kardeşimiz bulunmaktadır Ancak var olan sektörel gerçekler ve yaşam kaygıları ile bu sayımızda her yıl kopuşlar olmaktadır. Şehirden ayrılan üyelerimiz İstanbul kaynaklarının bir o kadar can acıtıcı olduğunu bilmelerine rağmen maalesef yaşam kalitelerini yüksek tutmak üzere tercih edilme noktasında İstanbul’a göç etmek zorunda kalıyorlar. Kopuşlar olmasına rağmen,  AFE de fiziki olarak yan yana bulunduğumuz üyelerin dışında bizlerle organik bağı olan İstanbul, Edirne,  Ankara, Kayseri, Mardin’de de üyelerimiz bulunmaktadır.

60’lar Türkiye Sineması göç odaklı yeni bir açı getirdiyse,  belki de bugün bizler ülkenin dört bir yanından büyük umutlarla şehirlerinden, ailelerinden ayrılarak göç eden sinemacılar üzerine SİNEMACI GÖÇÜ filmi yapabiliriz. Buna tam tersi bir örnek olarak AFE bu yıl; İstanbul’a zamanında göç etmiş sinemacı dostlarını tekrar Antalya’ya transfer ederek, serüvenimize katarak, geri dönüşlerin başlangıcını yaptı diyebiliriz. Bu mutluluğumuzu sizlerin aracılığı ile paylaşmak isteriz. Tabi bir de oyuncu ayağı var.  Bu duruma yeni bir sistem geliştirerek hiçbir ticari beklenti içinde olmadan Antalya içindeki oyuncu dostlarımıza OYUNCU KÜTÜPHANESİ adında online casting sistemi kurup onların audition çekimlerini barındıran bir sistem geliştirdik ve 53 kişilik oyuncu dostumuzu bu sisteme kayıt ettik. Antalya içerisinde projelerini gerçekleştirmek isteyen yapımcı, yönetmen dostlarımız kütüphanemizi online olarak inceleyebilir, Antalyalı oyuncular ile doğrudan aracısız olarak Oyuncu Kütüphanesi sistemi ile iletişime geçebilirler.

 Üretim tercihleri sorusuna cevap verecek olursak: Tabi ki, bugüne kadar bize film festivallerinden 50 ödülü, 250’yi aşkın finalist ve seçki kazanmamızı sağlayan, kaygısı sanatsal dışavurum olan filmlerimiz önceliğimiz olmuştur. Bu yıl itibariyle #BeşinciGününŞafağı olarak adlandırdığımız yılımızda temel misyonumuz olan  #antalyasinemaşehriolacak sloganını hayata geçirmek üzere endüstriyel üretimlerimiz de bulunmaktadır. Sinema sanatının araçları ile insanlara tercih edebilecekleri farklı içerikler sunabilmekte, üretim cetvelimizi fazlasıyla geniş tutabilmekteyiz. Bahsettiğimiz 2017 projelerimiz arasında var olan kısa filmlerimizin yanında, bu sene Antalya Film Festivalinde senaryo destekte finalist olmuş, meselesi olan komedi filmimiz GECE YARISI PAVYONU uzun metraj film projemiz,  youtube eğlence kanalı projemiz (CLAPTRAP CHANNEL)  ve TV dizisi olarak hayata geçirmeyi planladığımız HASAN SABBAH ALAMUT’UN YIKILIŞI projelerimiz bulunmaktadır. Sizler bu yazıyı okuduğunuzda HASAN SABBAH projemizi Antalya Film Ekibi’nin Youtube kanalında teaser çalışmalarını görebileceksiniz.

Tabi beni daha çok kısa film alanında yaptığınız çalışmalar ilgilendiriyor. Özellikle sinema alanında herkesin kolektif üretimden çok tekil üretimler yaptığı bir alanda birlik olmayı ve bunu ayakta tutmayı nasıl başardınız? Başarabiliyor musunuz, ortaya çıkan krizleri nasıl aşıyorsunuz?

Bu sorunun yanıtı aile olabilmektir aslında. Bunun yanında vizyon projelerimizi kamusal alanda sosyal medya aracılığı ile her dönem paylaşmaktayız.  İnsanların bu vizyonların tamamlandığını gördükçe AFE’ye olan inançları arttı diye düşünüyorum. Tabi ki birçok kriz yaşanmakta. Krizlerin çözümü; insanların sinema sanatını seçerken herkesin sahip olduğu egolarını geride tutulabilmesiyle alakalı. Bizler öncelikli vizyonlarımızı her şeyin önünde tutuyoruz. Aile olabildiğimiz sürece sorunları aşmak için birçok yöntemimiz canlı kalıyor.

AFE’nin yapımcı kimliği aracılığı ile sistem içerisinde olan herkese, her filme desteği olmaktadır. Ortak hedeflerimiz doğrultusunda kişiler ile AFE arasında sözleşmeler yapıyoruz. Sonunda nelere sahip olunabileceği üzerine, kazanılabilecek maddi ya da manevi her türlü gelirin kimler arasında nasıl payda edileceğini, var olan ekipmanların veya geliştirilmesi gereken konuya dair her türlü detayı,  çok önceden konuşarak sözleşmeler hazırlıyoruz. Kısacası herkesle hukuki bir güvence altında ilerliyoruz. Yaşanan bütün sorunların ortak noktası; her şeyin önce konuşulmaması ve sözlerin tutulmamasıdır. Bu sorunlar akabinde gelen kişiler ellerinde iyi bir filmle AFE’den büyük küskünlüklerle ayrılmaktadır. Tabi bunun bir de ideolojik boyutu bulunmaktadır. AFE kolektif bir yapı içerisinde birbirinden farklı ideolojilere sahip çıkan bir kadrodur. Günümüz Türkiye konjonktüründe ideolojik olarak yan yana gelmez diyebileceğimiz iki farklı ucu barındıran bir sistemdir.  Bireylerin temel kaygıları ‘’SİNEMA SANATI’’ durumu söz konusu ise sistem içerisinde her düşünce yer bulmaktadır. Yaşanan sorunların başka bir yüzü; bireylerin bireysel çıkarları sinema sanatının önüne geçmesi durumunda birçok sorunlar yaşanmaktadır.  Ama bunun yanında birbirine sıkı sıkıya bağlı ideali sinema yapmak olan kişiler imzaladıkları sözleşmeler ile öncelikli olarak kuruma sahip çıkmakta ve ekip arkadaşlarının haklarını korumaktadır. Kısacası hiçbir şey önceden konuşulmadan hesaplanmadan yola çıkılmamaktadır.

blankBugüne kadar ortaya çıkan kısa filmler nelerdir?

Zerk, Ayva Göbeği, Gizli Engel, Tufula, FGR (Belgesel),

Hayalet Duvar (Animasyon),

Mahmud Bin Ahmed El-Hoyi, Nisa Yağmurları, Mavera, ÂMÂ, AyakKabı, Yüzük, Perperok, Krematoryum, Zilan, Mitomani, Lolipop, Bir Zamanlar Beypazarı’nda (Kurmaca),

İgnis, Spes (Deneysel)  projelerimizden bazılarıdır.

Antalya gibi ülkenin en önemli festivallerinden birinin yapıldığı Antalya Film Festivali ile ne gibi iletişimleriniz oluyor?

Antalya Film Festivali ile geçtiğimiz yıl Gece Yarısı Pavyonu uzun metraj senaryomuzun finalist olması ve bir önceki dönemde halkoyu ile alınan en iyi belgesel ve en iyi kurmaca ödülü dışında herhangi bir iletişimimiz bulunmamaktadır. Konu dışı bir konuya dikkat çekmek isterim. Sanırım finalist olduğumuz her yıl Antalyalı çocuklara ödülleri vermek zorunda kalacaklar gibi, halk jüri ödülü; çevresi en geniş olan yönetmenlerin kazandığı bir ödüldür. Birçok yönetmen arkadaşımız gösterim zamanlarında halkın tepkisini ölçmek yerine, salonları dolamayan kısa film seyri için seyirci toplamakla geçirmekte. AFE olarak halk jürisi denen durumun, finalist olmamız durumunda Antalyalı bir yığın insan kitlemiz ile ömür boyu bize ait olacağını söylemek güç değil, bir diğer çözüm olarak finalist olmayacağız tabi bu arzuladığımız bir durum değil. Ortada var olan bir gerçeklik.  Aynı dönemde iki filmi ile ödül alan AFE kurucusu olarak özeleştiri olarak yapmakta fayda var. Bu durumu uzun yıllar açıklamak istemiştim. Bu imkanı buradan sunduğunuz için, soruyu biraz geliştirerek paylaşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Ben grup sözcüsü olarak sizinle konuşuyorum sizin de kısa film ve belgeselleriniz var, en son belgeseliniz Ayva Göbeği’ydi. Yabancı bir kadının iş olarak oryantali seçmesinin arka planı. Sizin bir proje başlarken etkilendiğiniz genel argümanlar nedir?

Ayva Göbeği projesini;  Türkiye toplumunda kadın olmak, oryantal olmak ve bunların yanında göçmek olmak gibi başlıkların üzerine temellendirdim. Bireysel başlıklar halinde ciddi sorunsallar içermekle birlikte, filmimi üç sorunsalın ortak noktada buluştuğu bir konu olarak tanımlamaktayım. Filmin çıkış noktası bir kitapta gördüğüm bir cümle ile başladı. ‘’Oryantal anne karnındaki bebeğin tekmesiyle başlar’’.  Bu cümle beni çok etkilemişti. Kadını kutsal ya da korunması gereken bir tür olarak tanımlamamaktadır. Tam aksine bu durum kadının dansı ile varoluşsal bir durumundan söz etmekteydi. Kadınların kişilik haklarının parçalandığı bir coğrafyada bu cümlenin çok değerli olduğunu düşündüm. Sonrasın da kurmaca bir senaryo ile gerçek bir belgesel yapmaya çalıştım. Sanat & anne & bebek arasında bir üçlemde diyebilirim.

Belgesel projesi araştırmayla mı yoksa önünüze çıkan bir konuyu geliştirip ona farklı bir bakış açısı yüklemekle mi ilgili?

Ayva Göbeği belgeseli; standart kalıplarda oluşturulmuş, klasik bir belgesel yapım süreci içerisinde üretilmiş bir çalışma değildir. Tamamen kurmaca bir belgeseldir. Senaryo yazımı sonrası Svetlana ile tanıştım. Stüdyoda ses kayıtlarını alırken sohbet etmeye başladık. Ardından anlattığı hikayelerin ne kadar da genel sorunlarla örtüştüğünü fark ettim. Gerçek bir belgesel izleme fikri, yazılı kaynaklardan öte yönetmenin süzgecinden geçerek sunulması şahsım adına çok daha doğru gelmektedir. Kısaca saatlerce konuşan kafa izlemek yerine uygun bir biçem yönetimi ile var olan sorunsalı en estetik şekilde en dikkat çekici şekilde ortaya koyma çabamdan doğmuş bir sinema filmidir diyebilirim. Cinema Paradiso ne kadar belgesel değildir? sorusuyla bitireyim.

FGR figüran’ın kısaltması sanırım. Sinemanın emekçileri teoride yaşatılırken pratikte genelde unutuluyor sanırım, öyle değil mi? Biraz o belgeselinizden bahsetsek?

Evet, Figüranın kısaltmasıdır. FGR belgeselimiz Yeşilçam ve günümüz sektörünün oyuncular açısından sorunlarına değinmektedir. Günümüz oyuncularının sektörel sorunlarını bunun yanında filmde Yeşilçam’ın çok değerli usta oyuncularının özlemini dile getirmeye çalıştık. Belki de durumu oyuncularla kısıtlamamakta fayda var. Sektördeki et yiyici endüstriyel sistemin sinemacılar üzerinde yarattığı yayından hiç kalkmayan bir ‘dizi’ depresyonlara şahit oluyoruz.

Filmin son karesinde uzun yıllar sinemaya yüzden  fazla projede ruh vermiş YAŞAR ŞENER’in (94 yaşında) son sözleri, belgeselin ve günümüz sektörünün durumunu betimlemektedir.

45 dakika süren röportaj boyunca Yaşar Şener yardımcı yönetmenimle göz teması halinde röportajı sürdürdü.  Röportajı bitirmek üzereydik ki son sözlerini duymak istedik. İki dakikalık bir sessizliğin ardından YAŞAR ŞENER eliyle kamerayı işaret ederek şöyle dedi : – Şunu özlemişim! Hey gidi hey…

Ülkemizde sinema eğitimi ne düzeyde, diğer sosyal dallardan daha fazla pratik gerektiren bir alan, hakkı verilerek yapılıyor mu? Antalya Film Ekibi bu açıdan da bir açığı kapatma eğiliminde mi?

İletişim ve GSF Sinema bölümleri hiçbirinin yeterli uygulama alt yapısına sahip olmadığını düşünüyorum. Daha da önemlisi kuramsal çalışmaların, uygulamanın önüne fazlasıyla geçmesiyle iş daha da çekilmez hale geliyor. (kuramın önemsizliğine dikkat çekmediğimin altını çizmek isterim) Birçok iletişim fakültesinde meslek okullarının uygulama ayağını yüklemesi gerektiği algısı var. Bence bu durum hocaların yetersizliğini açıkça ortaya çıkarmaktadır. Uygulama programsız, öğrencilere sinemayı ne kadar öğretebileceğimizi sormak istiyorum. Uygulama sinema eğitmeni olarak  üç yıldır görev  yaptığım  Akdeniz İletişim Fakültesi ve lisans döneminde bulunduğum Erciyes İletişim Fakültesi festivallerde adları duyulan okullar olarak karşımıza gelmektedir. Affınıza sığınarak naçizane başarıları paylaşmak isterim. Son 3 yılda 70 aşkın sinema ödülü gelmiştir Antalya’ya. Bunlardan bazıları Boğaziçi Film Festivali, Antalya Film Festivali, Adana Film Festivali, Frankfurt Film Festivali, Akbank Film Festivali’ndendir.  Bunun temel sebebi kurum liderlerinin konuya olan ilgisinden, yatırımından, memurlaşmamış sinema hocalarına verilen güvenden,  hocalarımızın ilgi ve alakasından ibaret olduğunu düşünüyorum.

blank

AFE olarak çalışmalarımızda bütün ekip sırt sırta vererek projeleri üretmekteyiz. Bireyler ilk projelerini icra ederken onların yanlarında olarak, hataları tespit ederek yan yana sahada anlatarak öğretmeyi amaç ediniyoruz. Antalya Film Ekibi olarak bireylerin mini ekipler olarak hayal ettikleri sinema eserlerini dönemler halinde üretmekteyiz. Kişileri doğrudan havuza iterek yüzmeyi öğrenmeleri için elimizden geleni yapıyoruz. Tabi bu sırada projelerde yapımcı olarak, süpervizör olarak görev alarak eğitimlerimizi, üretimlerimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda toplu dağıtım sistemi geliştirerek yönetmenlerimizi festivallere gönderiyoruz. Belki de programın en önemli öğrenim ayağı başlıyor…

İlk kurulduğunuz yıllarda daha aktif bir çalışma gerçekleştirdiğinizi biliyorum. Bu dayanıklı hal devam ediyor mu, maddi olarak film çekmek için nereden kaynak yaratıyorsunuz?

2012-2014 yılımızda altı kısa film, 2014-2015 sekiz film kısa film, 2015-2016 yılında ise 15 kısa film projemiz hayata geçirilmiştir.

İçinde bulunduğumuz 2016-2017 dönem itibariyle hedefimiz olan altı kısa film projemizden ikisinin çekimleri tamamlanmıştır. Kalan dördünü ilkbahar ayıyla birlikte altı farklı mini ekip ile üretmiş olacağız. Tabi bunun yanı sıra üç bölüm TV projemiz için teaser hazırladık .İlk uzun metraj filmimiz yazıldı. Ortak Yapımcı veya sponsor desteği bulmamız dahilinde yapım sürecimiz hızlanarak Temmuz ayı içerisinde AFE’ye güvenen sektörde yer edinmiş oyuncu kadrosu ile sanatçı kavramını konu edinen, Türkiye kaosunu betimleyen,  güzel bir komedi olarak anlatan Gece Yarısı Pavyonu filmimizi çekeceğiz.

Kaynaklarımızı festivallerden kazandığımız gelirle sağlarken bunun yanı sıra dinamiği ekip içerisinde oluşturduğumuz havuz ile aktif tutuyoruz. Ayrıca en önemli yer tutan kısım reklam yapımlarımızdan gelen gelir ve kısa filmlerimizin Amerika’da bulunan televizyon kanallarına yapılan yayın haklarının satışlarıdır. Maddi olarak olmadığını vurgulayarak hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim yüksek lisans öğrencisi ve usta öğreticisi olarak bulunduğum kurumum Akdeniz İletişim Fakültesi’ne ülkedeki sinema serüvenine katkılarından ve projelerimize sağladıkları destekten dolayı sizlerin aracılığı ile teşekkür etmek isterim.

Gerilla sineması çalışmalarına devam etmektedir deniyor sitenizde. Tanımlamanızı istesek gerilla sinemasını?

Antalya Film ekibi kurulduğu ilk günden beri, kısıtlı film üretim kaynaklarıyla niteliği ve niceliği en üst seviyede tutmaya çalışmaktadır. Bu kavramı tanımlayan film üretim biçimidir. Tabii bu durumu ilk yıllarımızda daha çok yaşamaktaydık. Örneğin sandalyeden şaryo icat etmek gibi. Sonuç aynı üretim şekli farklı. Gerilla sineması endüstriyel bir sistem içerisinde yeterli üretim kaynaklarına sahip olmayan ekibi, sistem içerisinde yeterli üretim kapasitesine sahip bir ekip ile sanatsal çıktı olarak benzer bir noktaya ulaştıran bir film üretim yöntemidir.

Bağımsız film kavramını günümüz koşullarında, özellikle de devlet desteğinin bazı yönetmenlerden esirgendiği süreçte nasıl buluyorsunuz, bu yeni bir çekim destek kuvveti yaratır mı sizce?

Kısıtlı kaynaklar ile üretilen film gerçeği zaten var. Var olan bir kuvvet olarak karşımızda durmaktadır. Sadece kavramlaşmamıştır. Birçok kısa filmci endüstriyel sistemde üretilen kısa filmlerin bile satıldığından haberdar değil. Olmaması da çok normal. Yapılan bağımsız filmlerin birçoğu zaten filmlerine yatırımcı bulamamakta, şahsi ilişkileri sonrası destekler bulmakta. Tıpkı Türkiye deki yapımcı yönetmen gerçeğini açıklayan bir unsur sanırım.

Doğacan Aktaş ve Antalya Film Ekibi olarak bundan sonraki projeler, planlar? Bu Hasan Sabbah TV dizisinden bahsetseniz biraz?

Önümüzdeki dönem itibariyle ilk uzun metraj filmimiz olan komedi/dram senaryomuz Gece Yarısı Pavyonu için ortak yapımcı arayışlarımıza devam etmekteyiz. Tabi bu projemizin yanında Youtube kanal projemiz içinde 60 bölümü tamamlanmış 250 bölümlük mini internet dizileri tamamlanacaktır. Bu projelerimizin yanından Avrupa ve Hollywood bağlantılı festivallerden ödülle dönen ilk uzun metraj art-house senaryomuz The Hotel filmimizi hayata geçireceğiz.

‘’Hasan Sabbah Alamut’un Yıkılışı’’  Televizyon Dizi projemiz üç bölüm tanıtım teaserları çekilmiş, temel hikaye örgüsü  ve üç bölümü tamamlanmış senaryosu ile ulusal ve uluslararası kanallarda yer bulması için hazırlanmış projemizdir. Bu proje: Hasan Sabbah’ın yaşadığı dönem itibariyle azmettirdiği cinayetleri, Türklerin Anadolu’ya ilk girişini ve İlk Haçlı Seferlerini konu alan uzun soluklu dönem dizi projemizdir.

Temel amacımız bu dizi projesi öncülüğünde oluşturulan kaynaklar ile Antalya sınırları içerisinde düzenli haline gelmesini umut ettiğimiz endüstriyel bir plato sisteminin hayata geçirilmesidir. Sloganımız olan #antalyasinemaşehriolacak mümkünatının bir denemesidir.

Bu projelerimizin ardından her şey yolunda gitmesi halinde üç yıl içerisinde çekimlerine başlamayı planladığımız, içinde Adolf Hitler, Mustafa Kemal Atatürk ve Zeki Müren’i buluşturan uluslararası gerçek tarihi bir hikayenin senaryo çalışmalarına devam etmekteyiz. Filme dair bilgi şimdilik bu kadar.

Misyonumuz olan Antalya’nın sinema şehri olması yolundaki çalışmalarımıza hızımızı arttırarak devam edeceğiz. Medya sektörünün var olduğu bütün platformda (film festivalleri, internet, televizyon ve sinema salonları) Antalya ve diğer bütün bölge sinemacılarının da var olması dileğiyle.

Antalya Film Ekibi’nden Sevgilerle…   #antalyasinemaşehriolacak

www.antalyafilmekibi.com

www.dogacanaktas.com

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Şeyhmus Altun: ‘Sinemada görsel gerilime özel bir ilgi duyuyorum’

Şeyhmus Altun, Göremediğimiz Tüm Işıklar filmiyle İstanbul Film Festivali'nde yarışıyor,
blank

Erdem Tepegöz ile Gölgeler İçinde Bir Söyleşi

Tuğba Güner, pek denemediğimiz türde bir film olan Gölgeler İçinde'yi