To Kako 2005 yılı mahsulü Yorgos Noussias tarafından yazılıp yönetilmiş olan Yunanistan yapımı bir film. Evil olarak da bilinir. Yönetmenin ilk uzun metrajı…e01

Atina’da bir inşaat alanının altında tesadüfen devasa bir yeraltı mağarası bulunur. İnşaatta çalışan üç cengaver mağaranın içine dalar. Çok büyük olduğunu görünce daha fazla ilerlemekten çekinirler. Ama yeterince derine inmişlerdir. Evil Dead benzeri kesmelerle yaklaşan kötülük (evil) çoktan uyanmıştır. Mağaradan çıkan üçlüden biri evine, biri futbol maçına, diğeri de çılgın bir tekno partiye gider. Gecenin ilerleyen saatlerinde tamamen kötülüğün kontrolüne giren üçlümüz, bütün şehri saracak olan çılgınlığın ilk alevleridir. Her biri yanı başındakini ısırarak kötülüğü bulaştırır. Isırılan kişi anında enfekte olarak zombileşmektedir. Daha önlerinde bütün bir gece ve ısırılacak koca bir şehir vardır. Geceyi sağ salim atlatabilenler bir araya gelerek sayıları gittikçe çoğalan zombilere karşı savaşmaya başlar.

Hemen başta Evil Dead‘den (1981) hatırladığımız, kötülüğün ormandan eve yaklaştığı sahnelerin aynısını, burada mağaranın içinde kötülüğün cengaver üçlümüze yaklaştığı sahnelerde görürüz. Bu ilk selam zombi severler(!) için doğru yerde olduklarını gösteren bir işaret gibidir.

Restoran sahnesindeki kıyım izlemeye değer. Havalarda uçuşan kollar, kafalar mı istersin, enine boyuna ikiye ayrılan bedenler mi, patlayan kafalar mı, hepsi mevcut. Gore ve splatter konusunda hiçbir fedekarlıktan kaçınmayan yönetmen Noussias, Braindead‘in (1992) ayak izlerini emin adımlarla takip ediyor.

jjhgfd

Noussias, Dimitra isimli karakter üzerinden Quentin Tarantino‘ya “gör beni” mesajı gönderiyormuş gibi geldi bana. Sağ kalıp sonuna kadar dövüşenlerden biri olan Dimitra, neredeyse bütün filmi çıplak ayakla geçiriyor. O çıplak ayaklarla birçok zombinin sonunu getirmeyi de ihmal etmiyor. Hele sonlara doğru, garaja geldiklerinde, duşunu alıp kırmızı bornozu üzerine geçirdikten sonra, taksi şoförü Argyris’in ayaklarını yalamasına izin verdiği bir sahne var ki tam Tarantino’nun ağzına layık. (gözüne ya da dizine de olabilir, tam bilemedim.) Kimbilir, belki bir gün Tarantino’nun ilgisini çeker. Daha önce çekenler oldu, oradan biliyorum. (Cabin Fever ile Eli Roth mesela.)

Bütün film şehrin neredeyse tamamının zombiye dönüşmesinden sonra bir avuç kurtulanın hayatta kalma mücadelesi üzerine. e05Yani kısaca zombiler kovalıyor, sağ kalanlar kaçıyor. Karakterlerin hepsi iki boyutlu olarak kalıyor ve hiçbir yan hikaye yok. Ama kimin umurunda. Zombiler ve kanlar içinde havada uçuşan organlar olduktan sonra… Bütün bu kötülüğün çıktığı nokta olan yeraltı mağarası, işlevini tamamladıktan sonra unutuluyor. Kötülüğün sebebi veya geçmişi ile ilgili herhangi bir bilgi verilmiyor. Sadece insanların zombileşmesinin sebebi buradaki kötülüktür denip geçiliyor.

Zombilere gelirsek, makyaj konusunda fazla uğraşmalarına gerek kalmamış, çünkü hiçbiri toprak altından çıkan ölüler değil. To Kako, son yıllarda zombi filmlerinde moda olan, herhangi bir bulaşıcı dış etki ile yaşayanların dönüşmesi üzerine kurulu. Artı Romero filmlerindeki zombiler gibi ağır aksak yürüyen zombiler değil bunlar, Danny Boyle‘ınkiler gibi ölümüne koşan cinsten. 28 Days Later…‘ın (2002) başımıza sardığı koşan zombiler. Zaten yakaladıklarında tek yaptıkları bir kez ısırıp kurbanını dönüştürmek. Noussias’ın zombileri gittikçe büyüyen zombi ordusuna yeni askerler katmak gibi ulvi bir sebep uğruna mücadele ediyorlar sanki.

En sevdiğim kısımlarından birisi de filmin kendisini hiç ciddiye almaması. Hatta birçok sahnede kendisiyle dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. Yunanistan’dan çıkan bu ilk zombi (gore, splatter) filmi, bu işin altından yüzünün akı ile çıkıyor diyebilirim. Darısı bizim başımıza…

Yönetmen şu sıralar To Kako’nun devamı niteliğinde olan To Kako – Stin Epohi Ton İroon (Evil – In the Time of Heroes) üzerinde çalışmakta. Çekimleri tamamlanan film, post prodüksiyon aşamasında. Bu sene içinde vizyona girmesi bekleniyor. B filmlerin tanıdık simalarından Billy Zane de rol almakta.

Atina sokaklarında aç zombilerin koşuşturduğu bu düşük bütçeli çılgın eğlenceyi mutlaka izleyin, izlettirin…

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

5 Comments Leave a Reply

  1. Eline sağlık Murat. Gayet iştah açıcı bir yazı olmuş.

    Şu Christopher Lee’yi hatırlatan afiş ise tam yetmişler havasında. Yamm yamm…

  2. Filmi ben de çok kıskandım Can…

    Darısı başımıza. Bekliyoruz bakalım. Belki bir gün bizden biri çıkar, salar zombileri İstanbul sokaklarına.

  3. Zombistan’da bunu en azından çizgi roman formatında denemişler ama renkli karakter seçimi dışında hikaye tamamen ödünç alınmış gibi geldi bana. Zombi İffet diye bir kısa film varmış, bak onu izlemedim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Laplace’s Demon / Laplace’ın Şeytanı (2017)

The Laplace's Demon, Agatha Christie’nin On Küçük Zenci romanını andıran
blank

Your Vice Is a Locked Room and Only I Have the Key (1972)

Sergio Martino giallosu Your Vice Is a Locked Room (1972),