Sevda Aktolga… Kendisinin de büyük bir heyecanla yaptığım E-röportaj da bahsettiği üzere kendi hem çok bilinen hem de çok sevilen ama ismi bir türlü akla düşmeyen bir sinema kadını… 70’ler deyince aklımıza gelen iyi filmlerin çoğunda o var; Aşk Dediğin Laf değildir,
Wesley Craven… Bir zamanlar Amerikan korku-gerilim sinemasının usta yönetmeni. Kariyeri boyunca kameranın önünde arkasında her yerinde çalışmış, korku sineması klasiklerinden “Elm Sokağı Kabusu” ve yeni dönem teen slasher başlangıcı olarak kabul edilen “Scream” serisinin ve birçok klasiğin yaratıcı yönetmeni. Korku-gerilim türüne ilgi
Island of Death, bir B-film ile Z-film olmak arasında gidip gelen bir çizgiye sahip. İçerdiği kimi akılalmaz detaylarıyla kesinlikle unutulmaz bir film.
Aydemir Akbaş, seks furyasının lanetlenmiş oyuncularından biri olmasına rağmen yaptığını inkar eden kalabalığa karışmak yerine çıkıp eteğindekileri dökme cesaretini gösteren birkaç isimden biridir.
Murat Kızılca geçen gün yazdığı harika Moon yazısında bilgisayar efektlerinin nasıl asla özenle yapılmış maket ve makyaj efektlerinin yerini tutmadığına bir cümleyle değinmiş. Murat’a bu konuda son derece katılıyorum. Ben de buna paralel olarak Hellboy II’nin sanat eseri niteliğindeki harika maket ve
Mad Max‘den sonra en sevdiğim distopik aksiyon filmlerinden biri olan 1981 tarihli Escape from New York / New York’tan Kaçış‘ı tanıtmak istiyorum sizlere. Gerçi kült mertebesine ulaşmış bu şahane seyirliği duymamış bir öteki sinemasever var mıdır bilmiyorum. Varsa da hemen titreyip en yakın
II. BÖLÜM: MASKELİ KAHRAMANLARDAN ve LANETLİ ‘LLORONA’LARDAN “YENİ DALGA”YA MEKSİKA SİNEMASI Mexico City’ye (Meksika’nın başkenti ve Amerika Kıtasının en büyük metropolü) gitmiş olanlar, şehrin sokaklarında sıklıkla karşılarına çıkan maskeli güreşçi graffiti’lerini görmüşlerdir. El Chamuco (Meksika’nın en önemli politik mizah dergisi) okuyanlar, maskeli
Öncelikle belirtmeliyim ki bu filmi yazmak için çok geç kaldık. Nedense kült olmuş “B”leri biz biliyoruz diye herkes biliyor zannediyoruz ve mahzenin derinliklerine inerken görece olarak daha popüler olmuş bu filmleri gözden kaçırıyoruz. Death Race 2000‘de böyle bir yapım… Ülkemizdeki sınırlı popülaritesini
Festival organizatörleri bu sene ikinci festivalleri olan Sydney Fantastic Planet ile yine şehirdeki öteki sinema kitlesine bir film ziyafeti yaşattılar.
“Türk trash cinema” tarihinin kayıp halkaları arasında yer alan iki efsanevî film, “Mandrake Kiling’in Peşinde” (1967) ve “Ringo Gestapo’ya Karşı” (1967), Kunt Tulgar, Ali Murat Güven ve Vassilis Barounis’in ortak çabaları sonucunda 42 yıl sonra geçtiğimiz günlerde yeniden gün ışığına çıkartıldı. En
Soğuk savaşın başladığı ve devam ettiği 1950’lerden 90’ların başına kadar Hollywood’un gözde düşman ikonu Sovyetler ve onların nezdinde komünistlerdi. Sovyetler parçalandıktan ve itina ile serbest Pazar ekonomisine geçirildikten sonra yapımcıların gözünden düştü. İşte o günden bugüne ittirilen yeni düşman; Araplar… Her yıl