Grotesque; sadizm, tecavüz, işkence, adam öldürme gibi öğeleri ardı ardına veriyor. Bir olay örgüsü kurmadan seyirciyi vahşetin doruklarında gezdiriyor.
Ein! Zwei! Die! Öngörüleri güçlü bir adam değilim ama bana kalırsa Hollywood bu gidişle 10-15 yıl sonra topu dikecektir. Son yıllarda insanı heyecanlandıran bir Hollywood yapımına rastlamak neredeyse imkansız. Milyonlarca dolarlık bütçeler çöp senaryolarla piç ediliyor. Son ekonomik krizden sonra yapımcılar bu
Ninjalar, havada uçuşan Shurikenler, vücut uzvuna takılabilen makineliler ve tazyikle fışkıran kan! İşte karşınızda The Machine Girl!! Sam Raimi yıllar önce Ash karakterine testere takıp Army of Darkness’ın üzerine salı verdiğinde olayın buralara kadar gelebileceğini düşünmemişti sanırım. Planet Terror ile çıkış yakalayan
Korku tutkunları bir anda gözlerini Fransız sinemasına çevirdi. İşte Martyrs ile Fransa'dan yeni korku filmleri bekleyenlerin parmaklarına bal sürülüyor.
Ucuzca bir film olmakla beraber, ara sıra temposunu düşürüp sıkıcılaşsa da, SEED, son derece nihilist, son derece acımasız, sadist ve oldukça depresif bir film.
Aslında bu filmi seyredeli neredeyse bir yıl oldu. Üstelik beğenmiştim de… Ama ülkemizde vizyon bulma şansından pek umutlu olmadığımdan olsa gerek, bir ara yazarım deyip unuttuğum küçük bir başyapıt [REC] İspanyol sinemasını çok seviyorum ve hatta latin yönetmenlerin Hollywood işlerine de bayılıyorum.
Taze beyin peşinde koşan Zombiler, Kurtulmaya çalışan bir avuç insan, gizli hükümet deneyleri ve deli doktorlar… İstismar sineması meraklılarının aradığı her şey bu filmde! Kuzey Amerika Sinemasının nesli çoktan tükenmiş arızalı yönetmenlerinden Quentin Tarantino ve Meksika’lı yardakcısı Robert Rodriguez’e ait Grindhouse projesi
H.P. Lovecraft’ın tartışmasız dehası ne yazık ki Hollywood tarafından hem çok geç fark edilmiş, hem de uzun süre doğru düzgün bir yapıtla ödüllendirilememiştir. From Beyond ve In the Mouth of Madness’la beraber Stuart Gordon ve Brian Yuzna’nın Re-Animator’u üstadın işine en yakın