Bazı yönetmenler türleri birbiriyle harmanlayarak uçuk projelere imza atıyorlardı. İşte bu harmanlamadan doğan bir film; The Legend of the 7 Golden Vampires.
Korku filmlerinde büyük aktörlerin, hatta öncesinde Oskar kazanmışların oynaması pek alışılageldik bir durum değildir. Öyle bir durum söz konusu olduğunda ise söz konusu “star”ın ışığı zaten yıllar öncesine tükenmiştir. Yeni yetme yönetmenlerin gözde türü olduğu ve bu genellikle ‘ilk’ filmlerde olmadık numaralar
Sevimli Frankenştayn 1975 yılında seks komedilerinin ortalıkta cirit attığı bir dönemde çekilmiştir. Amaç bellidir; Mel Brooks'a epey popülerlik kazandırmış, Gene Wilder'lı Frankenstein parodisi "Young Frankenstein"'in bir benzerini çekmek...
Freaks (Ucubeler), kolsuz ve bacaksız insanlar, cüceler, siyam ikizleri, vs. gibi o dönemin sirklerinde gösteri işinin bir parçası olan gerçek hilkat garibelerine yer vermesi nedeniyle çeşitli tepkilerle karşılaşmış ve sansasyonel de olsa bir başarı kazanmıştı.
Skynet ABD’nin nükleer sistemlerini kontrol etmektedir, insanoğlunun tek kurtuluş şansı ise John Connor adlı bir savaşçı ve onun etrafında toplanan ufak bir gruptur.
Mausoleum korku filmlerinin seri üretime girdiği 80'li yıllara ait. The Exorcist gibi popüler filmlerden alınmış öğeler ile süslü çok yöne gidebilecek bir öyküsü var.
Ninjalar, havada uçuşan Shurikenler, vücut uzvuna takılabilen makineliler ve tazyikle fışkıran kan! İşte karşınızda The Machine Girl!! Sam Raimi yıllar önce Ash karakterine testere takıp Army of Darkness’ın üzerine salı verdiğinde olayın buralara kadar gelebileceğini düşünmemişti sanırım. Planet Terror ile çıkış yakalayan
They Have Changed Their Face görsel açından klasik bir eurohorror filminden çok farklı değil. Farina dönemin saykodelik kültüründen izler taşıyan bir tasarıma ağırlık vermiş.
Star Trek (2009): Eleştirilecek ufak tefek yönleri olsa da, taze kan işe yaramış. J. J. Abrams, daha önce hiçbir Uzay Yolu dizi ve filminin gitmediği yere cesurca gidiyor.