Marksizm ve Erken Dönem Sinema: Marksist ideoloji Birleşik Devletler film endüstrisi tarafından nefretle karşılanır, ancak bu bakış açısı bazı Amerikan filmlerinde kendini gösterir.
Detroit’te olağan bir gece sürerken ani bir elektrik kesintisi ile bütün şehir karanlığa gömülür. Karanlığın içinde kalan herkes bir anda buharlaşmışcasına arkalarında giysi ve takılarını bırakarak yok olur
Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 romanının başını bu alıntı süsler. Hüküm altına girme! Özgür düşün demenin, basit bir yoludur belki. François Truffaut’un film versiyonu ise kendi mecrasının imkanlarıyla bir çeşit metafor yakalar...
Black Swan, Aronofsky'nin kusursuzluk arayışında güçlü bir adım olarak görülebilir, ancak külliyatı içinde Requiem for a Dream'in üstüne çıkamadığını üzülerek görüyorum. Yönetmenin son on yıla damgasını vurduğu ise tartışılamaz.
Beat Kuşağı’nın en önemli üç eseri nedir diye sorulsa, sanırım genel kanı -belli bir sıralama olmaksızın- Howl, On The Road (Yolda) ve Naked Lunch (Çıplak Şölen) olacaktır.
Genel olarak röportajlardan ve gündelik hayatından görüntülerden oluşan Love and Anarchy’de, Mu Mesons konserlerinden ve Sounds of Seduction partilerinden arşiv görüntüleri yer alıyor.